backgammon

Amatör olmanın dayanılmaz hafifliği

Tavla ama hangi tavla?

Bir süredir Açık Radyo’da usta tavla oyuncusu Cem Duran’la birlikte “Oyun İçinde Oyun” programını sürdürüyoruz. Cem bu konuda hassas, “tavla” değil özellikle “modern tavla” denmesini istiyor. Ayrıca Türklerin tavlada çok iyi olduklarını sanmalarından usanmış durumda. Evet, milyonlarca Türk durmadan tavla oynuyor ama kötü oynuyorlar. İnternet’te ya da turnuvalarda ciddi rakiplerle karşı karşıya geldiklerinde çuvallıyorlar. Bu kötü gidişe Cem gibi işin teorisine önem veren yeni nesil oyuncular dur demeye başladı. Sonuçlarını da son yıllarda uluslararası arenada görüyoruz. Artık Türkler bu işte namlı Amerikalılar, Japonlar, Danimarkalılar ve Hollandalılar için kolay kura değil, can sıkıcı bir eşleşme. Evet doğru duydunuz, çekik gözlü kardeşlerimiz sadece Go’da değil bizim has oyunumuz tavlada da bizden üstünler. Çünkü mesele sayıca çok kişinin bu oyunu oynaması değil oynayanların ne kadar kafa yorduklarıyla ilgili. Ama tabii siz de haklısınız, belki Japonlara hep iyi zar geliyordur.

Şans sizden yana olsun

Domino taşları ve domino etkisi

İlk domino taşına dokunduğunuzda sonuncuya da dokunmuş olursunuz.

Şans faktörü zeka oyunlarında her zaman tartışma konusu olmuştur. En basitinden rakibiniz kötü günündeyse ve karnı ağrıyorsa, talih sizden yanadır ve galip gelmeniz daha kolaydır. Ama bu gibi çevresel ve psikolojik faktörlerin dışında oyunun kendi tabiatından kaynaklanan bir şans faktörü de var. Buna imkan tanıyan oyunlar “non-deterministik” oyunlar olarak adlandırılıyor. Diğerleri de “deterministik” yani “belirlenimci” oyunlar.

Deterministik oyunlar satranç, dama, Go gibi oyunun tüm bileşenlerinin herkesin gözü önünde olduğu oyunlar. Kaçacak delik yok yani, her şeyi biliyoruz ve her şeyden sorumluyuz. Tavla, okey, poker ve domino gibi non-deterministik oyunlarda ise kartlar kapalı ya da zar belirsizdir, oyuncudan bağımsız bazı değişkenler vardır ve böylelikle kötü oyuncular da bazen kazanabilirler. Ancak sonuçta galip gelen yine de stratejidir, çünkü her zaman toplamda istatistiksel olarak iyi oyuncular daha fazla kazanır.

Hadi oyun oynayalım ve zeki insanlar olalım!

Hazır akıl oyunları ile ilgili hurafeleri devirmeye başlamışken yolumuza devam edelim. Uzaktan bakınca zeka oyunlarının zekayı geliştirdiği sanılır, kısa yoldan zeki olmak için süper bir fırsat. Oysa işin içinde olanlar biraz farklı konuşuyor. Oyun oynadıkça IQ’nun artmasından ziyade oyuncular daha pratik ve hızlı düşünmeyi, sorumluluk almayı ve zihinlerini canlı tutmayı başarabiliyorlar. Ancak bunlarla yetinemiyorsanız benim sizi sevindirecek bir iddiam var. Eğer daha hızlı düşünebiliyorsak, yani mesela bir işlemi iki saniyede değil bir saniyede çözebiliyorsak, toplamda tıpkı 2 kat zeki bir insanmış gibi iki katı oranda düşünebilir ve soru(n) çözebiliriz. Bu da IQ’muzun yükselmesiyle aynı sonuçları verir. Nasıl ama? Acaba bu spekülasyon yeteneğimi da Go’da öğrendiğim tekniklerle geliştirmiş olabilir miyim?

Efsanevi iktidatçı John Maynard Keynes

John Maynard Keynes

Bir başka tartışma konusuysa neden oyun oynadığımız. Toplumsal rol modellerine uyum sağlamak gibi karmaşık ve havalı açıklamaları bir kenara bırakırsak oyun oynamamızın en basit sebebi ilginç ve eğlenceli olması. Ancak belli bir dereceden sonra ve özellikle profesyonelleşmeyle birlikte bu oyun oynama isteği bir tür kendini ispat etme zorunluluğuna dönüşüyor. Bu da oyuncuda stres, karın ağrısı ve saplantı yaratıyor. Kazananın egosu şişiyor. Kaybeden ise rakiplerini suçlamaya, hile yapmaya başlayabiliyor ya da oyunu tamamen bırakmaya kadar vardırabiliyor olayı.

Her profesyonel böyle değil tabii, efendi ve tevazu gösteren ustaları tenzih ederim ancak bu risk amatörler için de geçerli. Oyuna harcanan zaman ve emek arttıkça insan daha çok kazanmak, kazanmak ve kazanmak istiyor. Bu da oyundan keyif almayı engelleyebiliyor.

Burada beni okuyanların profesyonel olmadığını hesaba katarak konuşabilirim: Amatör olmanın dayanılmaz hafifliğine sığının, kaybedin ve eğlenin, kafanıza takmayın.

Hem kaybetmeyi bilenler için hayat daha kolay olmalı, hiçbir kayıp sizi üzmez, üzemez. Uzun vadede kazanmak mı? Boş verin ve efsane iktisatçı Keynes’e kulak verin: Uzun vadede hepimiz ölüyüz…

Yazan: Mehmet Emin Barsbey

Not: Bu yazının kısaltılmış hali 6 Ağustos 2010 tarihli Habertürk editoryal sayfasında yayınlandı. Tam versiyonu web sitesinde paylaşıldı.

0 cevaplar

Cevapla

Yazıyla ilgili yorumlarınızı yazabilirsiniz.
Buraya yorumlarınızı yazabilirsiniz!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir